Zika virüsü, sarı humma ve ufuktaki sağlık sorunları

Zika virüsü, sarı humma ve ufuktaki sağlık sorunları

İyimser ve kötümser iklim değişikliği senaryoları kapsamında yapılan bilimsel analizlere göre, sarı humma sivrisineğinin taşıdığı zika virüsünden etkilenecek insan sayısı toplamda 8 milyar kişiye ulaşabilir.

Küreselleşme, salgın hastalıkların çok hızlı biçimde tüm dünyayı sarabilmesini beraberinde getirdi. Eski zamanlarda veba gibi bir hastalığın nasıl yayıldığını, hangi sene hangi bölgeye doğru uzandığını görebilmek çok zor değildi, çünkü hastalık en fazla insanların yayılma hızıyla yayılabiliyordu. İnsanlar ticaret için bir kentten diğerine yolculuk ettiklerinde hastalığı da beraberlerinde götürebiliyorlardı. Ancak her ne kadar İpek Yolu dediğimizde aklımıza Venedik’ten Pekin’e kadar uzanan kervan yolları geliyor olsa da bu yoldaki çoğu tüccar, merkez kabul ettikleri bölgeden sadece birkaç günlük mesafeye gidip teslim aldıkları malları diğer tarafta birkaç günlük mesafeye götürüyorlardı. Bu durumda bile salgın hastalıkların yayılması kolay olmuyordu. Marko Polo gibi bir gezgin ise hastalığı Çin’den Avrupa’ya getirecek olsa bile eğer hastalık öldürücü ise daha yolun başlarında hayatını kaybediyordu.

Oysa günümüzde grip virüsü kapmış biri Beijing’in yeni Daxing havalimanından Venedik’in Marko Polo havalimanına daha öksürmeye bile başlamadan varabilir. Bu hızlı hareket kabiliyetimiz bilinen eski virüslerle birlikte yeni virüslerin de dünyadaki hareketini çok kolaylaştırdı. Ne yazık ki virüslerin bu hareket kolaylığını engellemenin tek yolu da insanların hareketine engel olmaktan geçiyor ki modern yaşamın buna izin vereceğini sanmıyorum. Bunun ötesinde gerek bilinçli gerekse de bilinçsiz ilaç ve özellikle antibiyotik kullanımı yeni hastalıklar karşı savaşımızı da sekteye uğratacak seviyeye ulaştırdı.

Hastalıklar da evrimleşiyor

Tüm bu faktörlere bir de iklim değişikliği gibi çevresel faktörlerdeki değişimleri de eklediğimizde sağlık sorunlarının bugün ve yakın gelecekte ulaşacağı boyutları görmek çok da zor olmaz. Bu sağlık problemlerini kabaca ikiye ayırabiliriz. İlk olarak çevremizdeki ilaçlar da dahil olmak üzere kimyasal kirliliğe baktığımızda bedenlerimize hangi kimyasalların girdiğini ve bu kimyasalların uzun vadede bize ve çevremize nasıl bir etki yapacağını bilmiyoruz. Bundan yarım yüzyıl önce bahçede gezinen tavuğa antibiyotik vermek aklımızın ucundan geçmezken bugün soframıza gelen tavuk etinin antibiyotik görmeden yetiştiğini düşünmemiz hayli zor. Bu ilaçların bizim kimyamıza zarar verdiğini söylemek ayrı bir bilim alanının uzmanlığına girdiğinden o alana karışmak istemem. Ama bundan bir yüzyıl önce ilaçlarla kolay yok edilebilen hastalıklar da artık evrimleşerek öyle kolay ölmemeye başladılar. Dolayısıyla kendi yarattığımız kimyasalların kendi geleceğimizde nasıl bir rol oynayacağını öngörebilmek kolay değil. Yalnız bu rolün çok hoşumuza gitmeyebileceği yönünde türlü emareler de görüyoruz.


İklim krizinin etkileri

Çevremizdeki değişikliklerin ikinci boyutunu da iklim krizi oluşturuyor. İklim krizi sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar gibi tarihten de bildiğimiz problemlerin daha sıklaşması ve şiddetlenmesi sonucunu doğuruyor. Bunun yanında gelen şiddetli yağışlar ve dev fırtınalar da kaçacak fırsat bulamayan veya zaten kaçacak imkanı olmayan insanların ve diğer canlıların zarar görmesine ve yaşamlarını kaybetmelerine yol açabiliyor. İklim krizi şiddetini artırdıkça bu uç olayların verdiği zarar da artacak. Ayrıca insanlar doğa koşullarının daha elverişli olduğu bölgelerden daha az elverişli olduğu bölgelere doğru yayıldıklarında iklim olaylarının vereceği zararlara da daha açık hale gelecekler. Bugün bir fırtına Japonya’da sadece maddi hasara yol açarken aynı şiddetteki bir fırtına Endonezya’da binlerce insanın ölümüne neden olabiliyor. Bu nedenle iklim değişikliği ve diğer çevre sorunlarının yaratacağı sağlık problemleri de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki sağlık sistemi üzerindeki yükü daha da artıracaktır.

‘Uçak kullanan’ sinekler

Bunun ötesinde küreselleşmeye paralel olarak artan çevre ve iklim hasarı canlıların doğal hareketlerinde de değişimlere yol açmaktadır. Eskiden bir sivrisineğin bir yerden bir başka yere gitmesi ancak kanat çırpması ile mümkündü. Oysa bugün Afrika’daki bir havalimanında kazara uçağın içine kaçan bir sivrisinek birkaç saat içerisinde kendisini İstanbul gibi çok değişik ama gene de yaşayabileceği bir ortamda bulabilir. Benzer şekilde türlü canlının ticaret yollarındaki araçları kullanarak normal yaşam alanlarından çok öteye sıçramaları artık sık rastlanır bir durum. Yayılan bu canlılarla birlikte hem eski dünyanın eski hastalıkları, hem de yeni hastalıklar dünyaya yayılıyor. Bu hastalıklar eskiden yayıldıkları bölgede çoğalamadıklarından veya onları yayan sivrisinek gibi vektörler bu yeni bölgelerde yaşayamadıklarından belirli bölgelere hapis kalmışlardı. Ancak iklim değişikliği artık hem bu hastalıkların rahatça çoğalmasına hem de onları taşıyan vektörlerin yaşam alanlarını genişletmelerine neden oluyor.

 

Zika virüsü, Marmara ve Doğu Karadeniz’e yayılıyor

Son yıllarda sivrisineklerle yayılan eski hastalıklara bir yenisi eklendi: Zika humması. Zika’yı bulaştıran sivrisineğe sarı humma sivrisineği deniliyor ve bu sivrisinek normalde ülkemizin güneydoğusunda bulunabiliyor. Son senelerde ise ülkemizin kuzey kesimlerinde kar yağışlarının azalmasıyla birlikte bu sivrisineğin larvaları kışı geçirmeye ve Marmara ile Doğu Karadeniz bölgesine de yayılmaya başladı. Sivrisineklerin ömrü iki ila dört hafta arasında değişiyor, ama yumurtaları bir seneye kadar nemli ya da kuru ortamlarda dayanarak ılıman bir kış geçtikten sonra sivrisineklerin tekrar üremelerini sağlayabiliyor. Yumurtalara zarar veren ana faktör ise sıcaklık. Bu yumurtalar çok soğuğa dayanamıyorlar. Bu nedenle de ülkemizin sadece güneydoğu kesimlerinde her mevsim sivrisinek görmek olası.

Ülkemizde fazla duymasak da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre Türkiye sıtma hastalığının görüldüğü bölgelerden birinde yer alıyor. Özellikle ülkemizin güneydoğu kesimleri sıtma tehdidi altındaki bölgelerin başında geliyor. Sıtma hastalığının yayılmasına neden olan şey ise sivrisinekler. Sivrisineklerle mücadelede Afrika’da çok yol alınmış durumda ancak ülkemiz şimdilik sivrisineklerin getirdiği çok büyük sorunlarla karşılaşmamış olduğundan gerekli önlemleri henüz almamış durumda.

Zika virüsünün neden olduğu Zika humması yakın akrabaları olan dang humması, sarı humma ve Batı Nil humması gibi ağır bir hastalığa neden olmuyor. Dinlenmeyle geçen hafif bir ateş yapıyor. Ancak Zika hummasının fark edilen kötü özelliği, hamilelerde anneden karnındaki bebeğe geçtiğinde mikrosefali denilen bir beyin gelişim bozukluğuna neden olması. Bu nedenle tropik bölgelere seyahat edecek hamile kadınlara bu konuda önemli uyarılar yapılıyor.

8 milyar kişi sarı humma sivrisineğinden etkilenecek

Zika hummasıyla birlikte diğer hummaların da bulaşmasına neden olan sivrisinek türüne sarı humma sivrisineği (Aedes aegypti) adı veriliyor. Oldukça akıllı sayılan bu sinek türü gündüzleri yatak altları ve dolaplar gibi loş ortamlarda saklanıyor ve gün batımı ve doğumu sırasında beslenmeye çıkıyor. Hedeflerine ise genelde arkadan saldırıyor ve en sevdiği hedef insanlar. Ancak bu özel türün çok kötü bir özelliği var: Bir kişiden çok az miktarda kan emiyor ve doyması için çok kişiyi ısırması gerekli. Bu da hastalıkların kişiden kişiye yayılmasını son derece kolaylaştırıyor.

Yeni yayımlanan bir bilimsel çalışmada iyimser ve kötümser iklim değişikliği senaryolarında sarı humma sivrisineğinin gelecekte etki edeceği bölgelerin ve bu bölgelerde etkilenecek olan insanların bir analizi yapıldı. Bu analize göre sarı humma sineğinin etkileyeceği alan 2070 yılında iyimser senaryoya göre %8, kötümser senaryoya göre ise %13 artacak. Dünya nüfusunun sabit kalacağını kabul etsek bile bu 400 milyon kişi daha bu değişiklikle sarı humma sivrisineğinden etkileneceği anlamına geliyor. Ancak insan nüfusu da artmakta olduğundan ve bu sineğin etki alanının nüfus artış hızının daha fazla olduğu alanlarda olduğunu düşünecek olursak bu sivrisinekten etkilenecek insan sayısı toplamda 8 milyar kişiye ulaşacak. Bu da geleceğin en önemli sorunlarından birinin bu ve benzeri sineklerden dolayı yayılacak salgın hastalıklardan korunmak olacağını bizlere gösteriyor.

Aynı çalışmaya göre yakın zamana değin ülkemizde sadece güneydoğuda görülmekte olan sarı humma sivrisineği 2070 yılında artık ülkemizin batı kıyılarında ve orta bölgelerinde de görülmeye başlanacak. Bu nedenle şimdiden bu sivrisineğe ve taşıdığı hastalıklara ilaçlı cibinlik gibi basit ama etkili önlemler geliştirmemiz gelecek için önemli bir hazırlık olacaktır.

Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmemiz için artık elimizde gerekli teknoloji oluşmaya başladı. Yeni malzemeler, haberleşme teknolojileri ve yapay zeka gibi teknikler teşhis ve tedaviye ulaşmanın kolaylaşmasını sağlıyor. Yalnız bunun yanında insanlık da gerek çevreyi gerekse de iklimi hızla tahrip etmeye devam ediyor. Aklımızı kullanıp bu tahribatı azaltacak olursak sağlık açısından güzel bir çağ bizleri bekliyor olabilir. Ama aksine davranacak olursak bizi yeni malzemeler de haberleşme teknolojileri de yapay zeka da kurtaramayabilir.

Bu yazı Yeşil Gazete‘de yayımlanmıştır.

Yazar Hakkında /

levent@brikasurdurulebilirlik.com

Levent Kurnaz, Avusturya Lisesi’ni 1984’te, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü 1988’de, Fizik Bölümü’nü 1990 yılında bitirirken Elektrik ve Elektronik alanında yüksek mühendis derecesi de almıştır. ABD, Pittsburgh Üniversitesi Fizik Bölümü’nden 1991 yılında yüksek lisans, 1994 yılında ise doktora derecesiyle mezun olmuştur. 1997 yılına kadar New Orleans’daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü’nde doktora sonrası çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev almıştır. Çalışmalarını halen Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde sürdürmekte olan Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın biri yurtdışında yayınlanan iki kitabı, otuzun üzerinde bilimsel makalesi bulunmaktadır. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürlüğü yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bağlı olarak Genel Sekreter’in Sürdürülebilirlik Danışmanı Jeffrey Sachs tarafından oluşturulan Sürdürülebilirlik Çözümleri Ağı’nın Türkiye eş-başkanlığı görevinde de bulunan Levent Kurnaz halen Boğaziçi Üniversitesi’nde iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ile ilgili lisans ve lisansüstü dersler vermektedir.

Sürdürülebilirlik yolculuğunuzda sizlere destek olmak için varız
X