Virüsler ve iklim değişikliği
Korona virüsü her ne kadar ciddi problem yaratan bir virüs olsa da yazın karşımıza çıkabilecek hastalıklarla kıyaslandığında daha zararsız bir problem olabilir.
İklimle ilgili salgın hastalıkları kabaca iki gruba ayırabiliriz: İnsandan insana doğrudan geçenler ve bir taşıyıcı vasıtasıyla insandan insana geçenler. Yani, soğuk algınlığı virüsü veya bugünlerde sıkça konuştuğumuz Kovid-19 gibi hastalıklar insandan insana doğrudan geçen hastalıklar, sıtma veya Batı Nil virüsü gibi sivrisineklerin ısırmasıyla bulaşan hastalıklar vardır. Özellikle bizim yaşadığımız ılıman iklim kuşağında bu hastalıkların iklim koşulları ile sıkı bir ilişkisi bulunur. İklim değiştikçe de bu ilişki mutlaka değişecektir.
Bu iki grup içindeki salgınların inceleme yöntemleri de doğal olarak farklıdır. Birinde taşıyıcı sivrisinek veya kene gibi bir canlı olduğundan bu canlıyı laboratuvar ortamında incelemek mümkündür. Bu nedenle de bir taşıyıcı vasıtasıyla bulaşan hastalıklar konusundaki bilgimiz çok daha fazladır. Oysa insandan insana geçen hastalıkları bir laboratuvar ortamında inceleyemeyiz. Burada dayanmak zorunda olduğumuz yöntem bu hastalıkların insanlarda incelenmesidir. Bilerek insanlara bu zararlı virüsleri de veremeyeceğimizden bu hastalıkların davranış biçimleri konusundaki bilgimiz de sınırlıdır.
Hava sıcaklığı değil, kalabalık ve kapalı ortamlar…
Benim bir tıp doktoru değil bir iklim bilimci olduğumu bir kez daha hatırlatarak, günlük dille ufak bir bilgi vermeye çalışacağım. Kendi aramızda sıkça kullandığımız iki terim var: Soğuk algınlığı ve grip. Biz bu ikisini birbirinin yerine sıkça kullanırız, ama anladığım kadarıyla tıpta bu iki hastalık epey farklı anlamlara geliyor. Bu iki hastalık da, son günlerin çokça konuşulan hastalığı Kovid-19 da viral hastalıklar. Yani bu hastalıkların nedeni bir virüs. Ama soğuk algınlığını meydana getiren virüs ailesi ile grip hastalığını meydana getiren grip virüsü ailesi ve korona virüsü üç ayrı aileden ortaya çıkıyor. Normal hayatımızda senede iki-üç defa soğuk algınlığını yaratan virüsle karşılaşıyoruz ve bu virüsün aşısı yok. Yalnız bize fazla da zorluk çıkartmıyor. Grip virüsü ise çok daha zorlu bir rakip ama ona da sık sık yakalanmıyoruz. Bu grupta son senelerde karşılaştığımız domuz gribi veya kuş gribi gibi grip türleri var. Korona virüslerinde ise ülkemizde fazla sorun yaratmayan SARS veya MERS gibi hastalıklara neden olan virüslerle Kovid-19 var.
“Şu ana kadar bu virüsün sıcak havayı sevmediği konusunda çok şey duyduk. Ancak bu konuda elde herhangi bir veri yok, hatta olan veriler de Kovid-19’un sıcak havadan fazla etkilenmediğini bize gösteriyor.”
Türkiye gibi ılıman ülkelerde soğuk algınlığı veya grip salgınları daha çok kış aylarında görülüyor. Bunun nedeni bu virüslerin soğuk ve kuru havayı sevmeleri de olabilir, ancak bilim insanları soğuk havalarda daha sıkça kapalı ve havasız mekanlarda bulunduğumuzdan bu virüslerin insandan insana geçmesinin daha kolay olduğunu ve bu nedenle bu salgınların daha sıklıkla kış aylarında görüldüğünü düşünüyorlar. Benzer bir durum Kovid-19 için de geçerli. Şu ana kadar bu virüsün sıcak havayı sevmediği konusunda çok şey duyduk. Ancak bilimsel açıdan bakıldığında bu konuda elde herhangi bir veri yok, hatta olan veriler de Kovid-19’un sıcak havadan fazla etkilenmediğini bize gösteriyor. Daha önemli olan ise insanların daha kalabalık olduğu mekanlarda daha hızlı yayılıyor olması. Soğuk algınlığı, grip veya korona virüslerinin ortak özellikleri bu. Kış aylarında daha fazla salgına neden oluyorlar, ama kış sona erdiğinde bu salgınlar ciddi oranda azalıyor.
Sivrisinekler, koronavirüsten daha tehlikeli
Tropik bölgelerde sıcaklık yaz-kış benzer seyrediyor. Bu nedenle de tropik bölgelerde bu salgınlar bizde olduğu gibi çoğunlukla kış aylarında görülmeyip tüm seneye yayılıyor. Ancak sene boyunca da görülen salgın şiddeti bizim kış aylarında yaşadığımızdan oldukça hafif oluyor.
Geleceğe baktığımızda bölgemizde ortalama sıcaklıkların artacağını görüyoruz. Bu da yukarıda sözünü ettiğimiz virütik hastalıkların görülme sıklığını ve şiddetini değiştirecektir. Beklentimiz soğuk algınlığı ve grip vakalarının senenin geneline yayılmaya başlaması ancak salgınların şiddetinin de azalması yönündedir.
“İklim değişikliğine uyum bağlamında, özellikle de sivrisineklerin taşıdığı hastalıklara karşı şimdiden önlem almak gerekiyor.”
Ancak bunun yanında bizi bekleyen esas tehdit insandan insana bulaşan virütik hastalıklardan değil bir taşıyıcı ile bulaşan hastalıklardan gelecektir. Bu taşıyıcıların en başta geleni de sivrisineklerdir. Normalde sivrisinekler sıcaklığın sıfırın altına düştüğü bölgelerde kışı geçiremediklerinden ülkemizde ciddi bir tehdit olarak algılanmamaktadır. Oysa bu sivrisinekler değişen ve ısınan iklim koşullarından dolayı çoğu bölgede kışı geçirebilecek olurlarsa başta sıtma gibi önemli salgın hastalıklara da neden olabilirler. Geçtiğimiz yaz İstanbul’da birkaç Batı Nil Virüsü vakası görüldü. Bu kışı neredeyse hiç kar görmeden geçirdik. Gelecek yaz başımız sivrisineklerle çok daha fazla belaya girecektir.
Bugünlerde en önemli konumuz korona virüsü oldu. Korona virüsü her ne kadar ciddi problem yaratan bir virüs olsa da yazın karşımıza çıkabilecek hastalıklarla kıyaslandığında daha zararsız bir problem olabilir. Bu nedenle iklim değişikliğine uyum bağlamında karşılaşacağımız bu yeni hastalıklara karşı önlem almamız gerekiyor. Özellikle de kendimizi sivrisineklerden nasıl koruyacağımız konusunda.
Bu yazı Yeşil Gazete‘de yayımlanmıştır.