Tasarımları Baştan Düşünmek
Geleneksel iş yapış şekillerinin gerektirdiği düzende ürünlerin doğru zaman ve en iyi fiyatla tedarik edilmesi, üretim sürecinin verimli ve en uygun maliyetle akması, satış ve teslimatın da üretimi takip eden en kısa sürede, stoklama yapmadan sevk edilebilmesi beklenir. Günümüzde popüler yönetim sistemi olan “Yalın Üretim – Lean” üretimde, israfın sıfırlanmasına odaklanır; maliyetlerin ve işçiliğinin minimuma düşürülmesi ile birlikte kâr marjının artırılmasını amaçlar.
Bu yeterli mi? Döngüsel ekonomi gözüyle bakıldığında “Hayır”. Olaya sadece ekonomik verimliliklerin artırılması ve buna firmanın kendi kontrolündeki alanda (fabrika giriş kapısı – fabrika çıkış kapısı) bakılması, toplam sistemdeki etkiyi görmemizi engelleyecektir.
Biraz açalım… Üretim için gerekli girdiler nereden geliyor? Kimler tarafından ve hangi şartlarda üretiliyor? Çevresel veya insan sağlığını ihlal eden koşullarda mı çıkarılıyor ya da üretiliyor? Sosyal uygunluk açısından nasıl, yani tedarik zincirinde çocuk işçiliği kullanılıyor mu, sosyal ve fiziki şartlar çalışan refahına yönelik mi?
Tedarik zincirine yönelik bu soruları sormamız son derece gerekli. Aksi takdirde parçası olduğumuz zincirin etkilerini anlamamız mümkün değil.
Örnek verelim: Dünya ölçeğinde 5-17 yaş grubundaki 152 milyon çocuk yani dünyadaki çocuk nüfusunun %11’i çocuk işçi olarak çalışıyor. Bu çocuklardan 75 milyonu fiziksel ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyen işlerde çalışıyor.
Dünyada her yıl ortalama 12 bin çocuk işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. 182 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesi, tanımlanan en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğine hemen son verilmesi çağrısını yapmaktadır. “Bu konuda kanunlar var, zaten bunlara uyumlu hareket ediyoruz” demekle yetinirsek, sosyal uyumluluk açısından son derece kritik bir öneme sahip olan bu konuyu görmezden gelmiş oluruz.
Diğer taraftan -çevresel açıdan- yaklaşalım: Üretim için gerekli tedarikte eğer maden kullanımı var ise bunun nasıl yapıldığı yine büyük bir konu. Biyoçeşitlilik kaybının %90’ı kaynak (maden) çıkarma ve işlenmesi ile ilgili. Madencilik işlemlerinden yayılan kimyasallar toprağın, yeraltı sularının ve yüzey sularının kirlenmesine, erozyona, obruklara, ormanların kaybına neden olabilir. Her iki başlıkta da örnekler uzayabilir.
Burada söylemek istediğimiz; kendi sorumluluğumuzu “Verimliliği, israfı ve kaynakları kendi kapılarımızın ardında en iyi şekilde yönetmek” olarak görmek son derece dar görüşlü bir bakış açısı. Bunu düzeltmek ise ancak tasarımları düzeltmeyle mümkün -neden/sonuç ilişkisinden bütünsel sistem düşüncesine geçerek, yaptıklarımızın diğer sistemler üzerindeki etkilerini anlama noktasına gelebilmekle…
Döngüsel tasarımlar kavramı da bu felsefenin bir çerçevesi. Tasarımı bir ürün tanımından çıkarıp bir amaca bağlamakla ilgili. Sürdürülebilirliği ve çevreye saygıyı bir başlangıç noktası olarak benimseyen tasarımcının, ürün yaratma sürecini yeni baştan düşünmesi gerektiğini savunmaktır.
Döngüsel Tasarım Felsefesini Nasıl Uygularız?
Nispeten yeni olan bu felsefeye dönüşmek için şu adımları önerebiliriz: (Ellen MacArthur Foundation’ın Circular Design Principles / Döngüsel Tasarım Prensipleri Çerçevesi’nden esinlenerek oluşturulmuştur.)
Akışları Anlamak: Döngüsel akışları görmek; malzemelerin nereden gelip nasıl ürün haline dönüştüğüne, kullanım sonrası atığa veya diğer döngülerin içerisine girip girmediğine bakmak iyi bir başlangıç noktası. İlk etapta büyük bir belirsizlik ile karşılaşabilir; ne kadar “az” bildiğimizin farkına varabiliriz. Bu noktada bize yardımcı olacak konu, daha iyi anlamamıza yardımcı olacak birtakım süreçler düşünmektir.
Örneğin,
- Süreç ve sistemlerin dijitalleşmesi, bize daha fazla bilgi sağlar mı?
- Atık süreçleri diğer dış süreçlere dönüşerek malzemenin yeniden hayat bulmasını sağlayabilir mi? (Rejeneratif düşünce)
- Doğa bu işi nasıl yapıyor? Biz, ne noktada doğa sistemlerinden uzaklaşıyoruz?
Fırsatları Tanımlamak: Döngüleri daha iyi anladıkça hem bireysel hem de organizasyonel fırsatları da görmeye başlayacağız. Ötesi, döngüsel tasarım aktif bir “iyi olma hali”dir. Kurumsal olarak söylemek gerekirse iyi bir iş vakasıdır. Bu noktaya geldiğimizde iş modellerini, marka söylemlerimizi ve bu fırsatlar etrafında çalışacak takımlarımızı oluşturmaya başlayabiliriz. Eğer fırsatın olmadığını düşünüyorsanız önerimiz, birinci adıma geri dönüp akışların üzerinden tekrar geçmeniz olacaktır.
Hollandalı meslektaşım Siem Hoffmans ve arkadaşları “Products that Flow” adlı kitaplarında mevcut sistemde tanımlı olmayan ekonomik fırsatların şu dört başlık altında bulunabileceğine dikkat çekiyor:
1) Akış Yönetimi: Farklı tarafların birlikte çalışarak, malzemenin akışını sağlamak amacıyla hizmet katmanları yaratmaları. Burada ilk akla gelen örnek kullanılmış pet şişeleri kabul eden ve getiren kişiye bir ödeme yapan otomat sistemleri. Dikkatli olunması gereken ise geri getirilmeyen pet şişelerin üreticiyi bir masraftan (getirene ödenecek para) koruması. Hoffmans bu sistemin idealinde, Almanya örneğinde olduğu gibi, üreticilerin toplamadıkları pet şişe (veya diğer atıkları) üzerinden vergi ödemek zorunda olmaları.
2) Tersine Lojistik: Üretilmiş malzemenin kullanım sonrası üreticiye geri dönmesi -yine arada servis katmanlarının yaratılması ile mümkün. Burada tüketiciyi içine alan, motive eden çözümler tasarlamak olanaklı. Örneğin pet şişeyi otomata getiren tüketiciye yiyecek-içecek kuponlarının verilmesi gibi.
3) Ayrıştırma Hizmetleri: Geri toplama esasında oldukça karmaşık bir konu. Plastik kapaklı bir salata sosu şişesini nasıl geri dönüştüreceksiniz? Plastik olarak mı, cam olarak mı yoksa yiyecek atığı olarak mı? Her bir malzemenin sisteme geri dönmesi için farklı seviyelerde ayırma ve ayrıştırma hizmetlerinin oluşması gerekir. Başka bir örnek polyester burgulu koton ipliği, ne şekilde geri dönüştüreceksiniz? Polyester olarak mı koton olarak mı? Ayrı ayrı yapmak istediğiniz durumda ortaya mekanik ayrıştırma, kimyasal ayrıştırma gibi konular çıkacak. Yine gelişmekte olan fırsat alanları.
4) Geridönüşüm Hizmetleri: Geridönüşüm de başlı başına bir uzmanlık konusu. Verimliliklerin artması hem süreçlere hem de teknolojinin gelişim fırsatlarına bağlı. Unutulmamalıdır ki geridönüşüm döngüsel akışta “en son çare”dir çünkü malzemeyi geri dönüştürmek, önce orijinal malzeme noktasına getirmek, sonra da nihai ürüne getirmek için iki kat daha fazla enerji ve emek kullanır. Dolayısıyla en az avantaj sağlayan koşuldur. Bu amaçla, orijinal ürüne en çabuk değerini kazandıran tamir ve paylaşım olmak üzere tekrar kullanım, benzer amaç için kullanım ve en son geridönüşüme başvurulmalıdır.
Dönüştürmek: Fırsatları tanımlayıp iş modelini ve marka söylemini gözden geçirdikten sonraki adım, işe koyulmak olacaktır.
- Neler düşünülmeli?
- Doğru malzemeleri nasıl ve nereden bulabiliriz?
- Döngüsel malzeme Ar-Ge’sini nasıl ve kimlerle yapabiliriz?
- Ortaya çıkacak yeni sistem nasıl çalışacak? Prototipleri nasıl oluşturacağız?
- İlerlemeye yönelik geri-dönüş mekanizmaları neler olmalı? Hangi aşamalarda devreye girmeli?
- Tersine lojistik yani üretimden tüketime giden malzemeler, nasıl bize geri gelecek?
Devreye Almak: Tasarlanan modellerin, hem ürün hem de malzemelerin, akışların, ilave katmandaki servislerin bizi ne kadar döngüsel yaptığını ancak her şeyi “sahaya” taşıdığımızda anlayabiliriz. Burada sürekli bir öğrenme olduğunu göreceğiz. Farklı iş birlikteliklerinin gerekli olduğunu (Müşterilerle birlikte çalışmak dahil), ürün ve hizmetlerin yolculuklarını tüm paydaşlarımız ile birlikte takip etmemiz gerektiğini anlayacağız. Bu da bizi, döngüsel olarak, başlangıç noktamız olan “anlamak”a geri getirecek.
(*) https://www.ellenmacarthurfoundation.org/explore/circular-design
Döngünün Yavaşlaması
Döngüsel tasarım noktasına mevcut sistemi dönüştürmemiz bir günde olamaz. Bu karmaşık bir dönüşüm yolculuğudur. Döngünün kapanması, tasarımla sağlayacağımız ideal boyuttur. Ancak bu noktaya giden yolda, önce döngünün yavaşlaması gereklidir. Akışları anlamak, üretimi farklı bir boyuta çekmek için yavaşlamaya ihtiyacımız var. Üstelik bu sadece üretim ile olacak bir konu da değil -tüketimin de buna paralel ilerlemesi gerekir.
Örneğin, “Defining Circularity of Textile Industry in Turkey 2021” başlığını taşıyan bir araştırmada, tekstil üreticileri zincir müşterilerinin planlı olmayan siparişlerine “hızlı” bir şekilde cevap verebilmek gibi bir öncelikleri olduğunu söylüyorlar. Oysaki planlı olmayan tasarımda, malzemelerin nereden geldiği ve nasıl üretildiği, kullanılan enerjinin yeşil olup olmadığı veya gerekli insan emeğinin ek vardiya veya saatlerde sağlanıp sağlanmadığı büyük olasılıkla dikkate alınmayacaktır.
Tasarımlar ürünün nasıl üretildiği ile birlikte, “Ne kadar uzun süre kullanılabilir, fonksiyonu genişletilebilir ve dayanıklı hale gelebilir?” üzerine odaklanmalı. Tüketicinin de bu yavaşlama halinde üretici ile işbirliği içerisinde olması, değişimi destekleyici tavrı önemlidir.
Benzer şekilde, “slow food” akımı da “fast-food” akımının karşısında durmaktadır. “Yediğin yemeği düşün, nereden geldiğini, kim tarafından malzemelerinin yetiştirildiğini ve pişirildiğini anla… Faydaya ve keyfe yönelik tüket…” felsefesinden gelmektedir. Yediğin yemeğin de tasarımını düşünmelisin ve öyle tüketmelisin. Yani döngünün kapanmasından önceki adım döngünün yavaşlaması olmalıdır.
Tüketiciler için Yavaşlama Yöntemleri
- Satın alma, mevcutlardan ödünç al/kirala.
- İçinde ne olduğuna bak; bakmadan alma.
- Ne kadar dayanıklı, fonksiyonu ne, gözden geçir.
- Çevre ve insan sağlığı için zararlı olanları anlamaya çalış.
- İhtiyacın bittiğinde ne yapacaksın, düşün.
Üreticiler/Tasarımcılar için Yavaşlama Yöntemleri
- Plansız tasarıma hayır de! Plansız tasarım, orta/uzun ve hatta kısa vadede fayda yerine zarar getirecektir.
- Ürünün malzeme ihtiyacını azalt; kullanım sonunda ürünün sana geri gelmesini hedefle.
- Bu amaçla ürünü satma, kirala.
- Ürün ömrünü uzat; markandaki kalite ve fonksiyonu artır.
- Modüler ürün tasarla; kullanım sonunda farklı amaçları olabilsin.
- Çevre ve insan sağlığı için zararsız içerik ve süreçler tasarla; kimyasallar, karbon ve su ayakizini azalt.
- Sosyal uygunluğun da bir tasarım konusu olduğunu unutma.
Özetle, döngüsel ekonomiye geçiş mevcut düzende yaşadığımız tasarım problemlerini çözme; doğa ile uyumlu, sistem anlayışı ile devam edebilme çabasıdır. Her şeyin başı ve sonu tasarımdır. Arası ise doldurulabilir.
Bu yazı ilk olarak EKOIQ’da yayınlanmıştır.