Sıcak hava dalgalarının anlamı üzerine
‘Ne yazık ki hepimiz bu artan sıcaklıklara ateşin üzerindeki soğuk suya konulan kurbağa gibi alışıyoruz. Umarım çok geç olmadan ısınan suyun bizi de öldüreceğinin farkına varırız.’
İki hafta önce olağan dışı bir sıcak hava dalgası ile baş etmeye çalışan Batı Avrupa bu hafta da bir başka sıcak hava dalgasının etkisi altında. Fransa’nın orta kesimleri 40 dereceyi görürken İskandinavya’nın kuzey bölgeleri bile 30 derece sıcaklığa yaklaştı. Bir de daha temmuz ayında olduğumuzu düşünecek olursak bu yazın devamı Avrupa için çok da zevkli geçmeyecek gibi görünüyor.
İklim bilimciler bu tür sıcak hava dalgalarının artacağını senelerdir söylüyorlardı, ancak söylenen şeyler gerçekleşmeye başladığı zaman bile politikacılar, özellikle Avrupa genelindeki muhafazakarlar, hala bunun gelip geçici bir sıcak hava dalgası olduğunda ısrarcılar. Ne yazık ki bilim onlarla hemfikir değil. Yakın zamanda çıkan iki önemli makale bu sıcak hava dalgalarının gelip geçici olmadığını ve gelecekte yeni normalin bu hafta Avrupa’da yaşanan durumun benzeri olacağını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.
İklimin nereye doğru gittiğini anlamak için bugünkü şehirlerin iklimini 2050’de olması muhtemel iklimle kıyaslayarak anlatmaya çalışan bir çalışma, bu ay içerisinde PLOS One’da yayımlandı. Bu çalışmanın sonuçları basında epey yer buldu. Makaleyi kısaca açıklayacak olursak, 2050’de Londra ve Paris İstanbul gibi, Madrid Tahran gibi, Lizbon Kazablanka gibi, Helsinki Viyana gibi, Roma da Adana gibi olacak. Bunlar basında yer bulan bilgiler, ama bir de fazla sözü edilmeyenler var. Mesela Amsterdam’ın Paris gibi ve Zürih’le Münih’in Milano gibi olacak olması. Aslına baktığımızda Londra ve Paris’in İstanbul gibi olacak olması çok büyük bir felakete işaret etmiyor gibi. Bugün bile Londra 35 derece iken İstanbul 26 derece. İklim değişikliğinin felaketlere yol açacağını söylerken bu farklar bana fazla çarpıcı görünmedi. Makalenin tamamını okuyunca farklı bilgiler kazanılabiliyor. Öncelikle şehirleri sadece sıcaklığa değil yağışın seneye nasıl dağıldığına göre de değerlendirmişler. Yani Londra’nın İstanbul gibi olacak olması aslında Londra’daki sıcaklığın çok fazla değişmese de yağışın önemli oranda azalacağı anlamına geliyor. Bu analizdeki en ciddi fark da yağış rejimlerindeki değişiklikten geliyor zaten. Avrupa’daki sıcak hava dalgasından sözü açtığımız için fırsat olmadı ama İstanbul da Roma gibi olacak. “Bu çok büyük bir değişim değil” diyeceksiniz ve haklısınız. Çünkü makale gelecekte neler olacağını öngörmeye çalışırken şu andaki kötü gidişatı değil, neredeyse olası en iyi senaryoyu kendisine temel olarak almış. Konuyu bilenler için, RCP8.5 değil RCP4.5 kullanılmış. Bu da çıkan sonuçların nispeten iyimser olduğunu söylüyor bize. Bu nedenle bilimsel makaleleri anlamaya çalışırken bile altta küçük yazı ile geçen kısma dikkat etmek gerekiyor.
Isınan sudaki kurbağa!
“Peki Londra İstanbul gibi olacaksa bu değişiklik ne zaman olacak?” gibi bir soru aklınıza gelebilir. Doğal olarak bugünden 31 Aralık 2049’a kadar her şey normal gidip sonra bir günde yeni bir iklime geçmeyeceğiz. Londra için her yaz bir öncekinden daha sıcak ve daha az yağışlı geçecek ve sonunda 2050’de Londra’nın iklimi iyimser ihtimalle İstanbul; şu andaki gibi kömür, petrol ve doğal gaz yakmaya devam edersek de İzmir ya da Antalya gibi olacak. Her sene bir öncekinden sıcak olmak zorunda da değil ayrıca. Bazı seneler öncekinden serin de olabilir. Mesela küresel olarak en sıcak seneyi 2016’da yaşadık. 2017 ve 2018, 2016 senesi kadar sıcak değildi. Ama bu senenin ilk altı ayı 2016’nın ardından en sıcak ikinci sene ünvanını aldı. Bu senenin sonuna kadarki ölçümler muhtemelen 2019 senesini en sıcak sene yapmaz ama 2019 en sıcak ikinci sene olarak (şimdilik) tarihe geçebilir. Bunlar bize sıcaklık artışının birdenbire değil yavaş yavaş görüleceğini söylüyor. Bu sene Avrupa’da yaşanan sıcak hava dalgaları da bunun bir başlangıcı. Bu sene Avrupa 40 dereceleri birkaç defa gördü, önümüzdeki senelerde bu daha da sıklaşacak ve bir süre sonra Paris için sıcaklığın 40 derece olduğu günler neredeyse normal kabul edilir hale gelecek. Ne yazık ki hepimiz bu artan sıcaklıklara ateşin üzerindeki soğuk suya konulan kurbağa gibi alışıyoruz. Umarım çok geç olmadan ısınan suyun bizi de öldüreceğinin farkına varırız.
Nature Climate Change’de yeni yayımlanan bir başka makalede de Scott Power ve François Delage gelecekteki iklim değişikliğini öngörebilmek için iyimser bir senaryo değil de gerçekteki gidişatı kullanacak olursak nelerle karşılaşacağımızı anlatmaya çalışmışlar. Eğer böyle devam edecek olursak (RCP8.5) bu yüzyılın sonunda dünyanın %60’ında senenin en az bir ayında yeni bir sıcaklık rekoru kırılıyor olacak. Yani 2100 yılında gazete haberlerine bakacak olsak dünyanın yarısından fazlasında en az bir ay sonunda “bu ay tarihte ölçülen en sıcak mart ayı oldu” şeklinde bir başlıkla karşılaşacağız. Bugün bile bu tür haberlerin dünyanın %40’lık kesiminde görüldüğünü söyleyen Power ve Delage bir de iyi haber veriyor. Paris Anlaşması’nda hedeflenen biçimde küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlayacak olursak yüzyılın sonunda gezegenimizin %60’ı değil sadece %13’ü senede bir ay rekor sıcaklıklarla karşılaşacak deniyor. Unutmamak için: İklim krizini önlemek üzere yapılan ve ısınmayı 1.5 derecede tutması hedeflenen Paris Anlaşmasına katkı veren tüm ülkeler sözlerini tutsalar bile gezegenimiz yüzyılın sonunda 2.7 derece ısınacak. Ülkemiz ise hala bu anlaşmayı meclisten geçirerek taraf olmuş değil.
Bu yazı önce Yeşil Gazete’de yayınlanmıştır: https://yesilgazete.org/blog/2019/07/26/sicak-hava-dalgalarinin-anlami-uzerine/