Paris’den geri adım mı atılıyor?
Aralık 2015’de Paris’te iklim anlaşmasının 195 dünya devleti tarafından imzalanması, iklim değişikliği adına en ümit verici gelişme olmuştu. Sonrasında 197 devlete çıkan bu anlaşma, içeriği gereği dünya emisyonlarının yüzde 50’sini üreten ülkelerin onayıyla 5 Ekim 2016 tarihinde etkin olmuş ve 4 Kasım 2016’da devreye girmişti.
Ülkeler adına gönüllü bir sorumluluk içermesine rağmen, bu anlaşmanın iklim etrafında kaynak ayırma, dönüşüm modellerini tartışma ve farklı diplomasiler geliştirilmesinde etkili olacağı düşünülüyor. Bu doğrultuda her geçen gün, gerek uluslar seviyede gerekse küresel çapta pekçok görüşme, anlaşma, yapılanma çalışması devam ediyor. Küresel ısınmayı 2 derece azaltma hedefinde 2030’a kadar son derece önemli adımlar bulunsa da, son günlerin gündemi acaba geri adım mı var endişesi doğurdu.
ABD, Paris Anlaşmasın’dan Çıkarsa Ne Olur?
Dünyayı kirleten sera gazı emisyonlarının beşte biri sadece ABD’den kaynaklanıyor. Bu açıdan en büyük ikinci emisyon kaynağı ülke. ABD bu anlaşma kapsamında 2025’e kadar sera gazı emisyonlarını 2005 seviyesinin %26-28’sı kadar aşağıya çekmeyi ve 2020’e kadar 3 milyar dolarlık dış destek yapmayı taahhüt etmişti.
Geçtiğimiz hafta Taormina’daki G7 zirvesinde, diğer liderlerden gelen baskıya rağmen kararını açıklamayan Trump, 1 Haziran günü beklendiği şekilde Beyaz Saray’da ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çıkabileceğini açıkladı. Söylenen sebep ise bu anlaşmasının ekonomiye ve Amerikan bağımsızlığına tehdit oluşturması. Bu durum son dakikaya kadar Trump’ın fikrini değiştirmeye çalışan üst düzey kamu yöneticileri, Beyaz Saray çalışanları, şirketler, iklim aktivistleri ve sivil toplum için önemli bir hayal kırıklığı yarattı.
Ekonomi ve bağımsızlık adına yapılan bu açıklamanın ne kadar gerçekleri yansıttığı ise tartışmalı bir konu. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı, Columbia Üniversitesi’nden Profesör Jeffrey Sach, Project Syndicate için yazdığı 31 Mayıs tarihli yazıda, bu kararın Amerikan demokrasine karşı bir tehdit olduğu, halkın kararının tersine sermaye sahibi şahısların amacına hizmet ettiğini son derece keskin bir dille ifade ediyor. Yale çalışmasına göre kayıtlı seçmenlerin %69’unun ABD’nin iklim anlaşması içerisinde kalmasını istediklerine dikkat çekiliyor. Öte yandan ‘Center for Responsive Politics’in verilerine göre 2016 seçim kampanyasında petrol şirketlerinin 103 milyon dolar kayıtlı bağış yaptığını, bunun %88’inin ise Trump’ın partisine gittiği söyleniyor.
Diğer Ülkeler Nasıl Tepki Verdi?
Dünyanın en büyük emisyon yaratıcısı Çin, diğer ülkelerin verdiği kararlardan bağımsız olarak, anlaşmaya sadık kalacağını ve herkesin de böyle yapmasını önerdiklerini açıkladı. Bu açıklama ile Çin tartışmasız iklim konusunun yeni lideri oldu. Ayrıca Avrupa iklim değişikliği ve enerji komiseri Miguel Arias Cañete ise birliğin temiz enerjiye geçişi savunacağını açıkladı.
Üçüncü büyük sorumlu Hindistan’ın durumu ise daha belirsiz. Çin, Brezilya, Güney Afrika daha evvel yaptığı açıklamalarda taahhütlerini yerine getirmek için senede 100 milyar dolarlık desteğe ihtiyaçları olduğunu açıklamışlardı.
Kaynak : Climate Interactive ve M.I.T. Sloan School of Management tarafından yapılmış C-ROADS Modellemesi climateinteractive.org.
Şirketler Ne Tepki Verdi?
IBM aynı gün internet sitesinden yaptığı açıklamada, Paris Anlaşması’na destek vermeye devam edeceklerini söylerken ABD adına verilen kararın hem ekonomiye hem de çalışanlara zarar vereceğine inandıklarını belirtti.
Tesla’nın kurucu lideri Elon Mask iklim değişikliğinin ciddi bir konu olduğuna dikkat çekerek bu anlaşmadan geri çekilmenin ne Amerika ne de dünya için iyi olmayacağını söyledi. Ötesinde, Twitter sayfasından Trump’ın kurduğu ve kendisinin katılmayı kabul ettiği iki iş konseyinden çıkacağını duyurdu.
General Electric’den Jeffrey R. Immelt ve Goldman Sachs’ten Lloyd C. Blankfein de bu kararın temiz enerji etrafındaki işlere engel olabileceğini ve deniz aşırı rekabeti kuvvetlendireceğini söyleyerek eleştirenlerden.
Şimdi Ne Olacak?
ABD’nin Paris anlaşması imzacısı eski başkanı Barack Obama, Amerikan liderliğindeki eksikliğe rağmen, ABD eyaletlerinin, şehirlerini ve şirketlerinin bu durumda daha fazla söz alarak iklim konusunda çalışmaya devam edeceklerine inandığını söyledi. Hemen arkasından gelen açıklamalar da bu duruşu destekler nitelikte.
Her ne kadar Trump konuşması sırasında Pittsburgh’u Paris’in önünde düşünmeliyiz dese de Pittsburgh Belediye Başkanı Bill Peduto Twitter hesabından Paris Anlaşmasını insanları, ekonomileri ve gelecek için desteklemeye devam edeceklerini duyurdu.
Yine Trump iklim konusunu ABD adına farklı şekilde görüşmeye devam edeceklerini belirtse de , açıklamadan kısa bir süre sonra Fransa, Almanya ve İtalya liderleri Paris iklim müzakeresinin geri dönülmez olduğunu ve pazarlığa açık olmadığını söylediler.
Öte yandan, bu olası iklim müzakerelerinin dört seneye yayılabileceği, bu sürede ABD halkının kendi iradesi ile yeni bir otoriteye karar verebileceği de hem sivil toplum hem de yayın organları tarafından tartışılan bir konu.
Bu konuda yapılacak çok şeyin olduğu ve zamanın çok değerli olduğu düşünülürse, bu açıklama çok talihsizdir. Sivil toplumun, organizasyonların ve şirketlerin duruşu, ABD’nin ve dünyanın iklim duruşunda belirleyici olacaktır. Diğer ülkelerin açıklamaları en az ABD’ninki kadar önemli. iklim ülkelerin değil, dünyanın konusudur.
İklimi güvence altına aldığımız günler dileğiyle.