Mobilitenin Geleceği
Bundan birkaç sene önce yazdığımız yazılarda ulaşımı otomobillerin ve diğer araçların elektrikliye dönüşmesi üzerinden tanımlıyor; Elon Musk’ın Tesla’sının tüm pazarda yeni bir standart oluşturacağını söylüyorduk.
Geldiğimiz noktada hemen hemen her bilinen markanın elektrikli araçlar duyurularını takip ediyoruz.
Konu sadece elektrikli araçlara dönüşüm mü? Yol üzerindeki ulaşım araçlarını elektrikliye çevirerek emisyonsuz ulaşıma kavuşur muyuz? Sonuçta Elon Musk bile kendi misyonunu ‘dünyanın sürdürülebilir ulaşıma geçişini hızlandırmak’ noktasından “Varlık sebebi dünyanın sürdürülebilir enerjiye geçişini hızlandırmak’ olarak güncelledi.
Yani “konu sadece ulaşım değil, enerjinin de emisyonsuz olmasına kadar gitmek” diyor. Sürdürülebilirlik dönüşümüne sistem düşüncesi ile yaklaşması belki de Tesla’nın niye en değerli şirket olduğunun da açıklaması. Bu noktada mobilitenin nereden nereye geldiğine; gereklilik ve tercihlerin ne yönde geliştiğine bakmakta fayda var.
Mobilitenin Gelişimi
Mobilite, tarih boyunca medeniyetlerin gelişmesi, kültürün yayılması, kaynakların paylaşımı (ve sömürülmesi) için en önemli yöntemlerden biri oldu.
Teknolojik bir gelişme olarak görülse de demografiyi, refahı, yeryüzünde yayılmayı, kısaca ekonomik, sosyal ve çevresel düzeyi etkiliyor.
19. yüzyılda kömürle çalışan buhar kazanları ile gelen yüksek ısıda metal işleme, enerji üretme kapasitesi, mobilitenin raylı sistemler üzerinden gelişmesi ile yoğun nüfusa sahip yerleşim alanları oluşmaya başladı.
20. yüzyılın başı, ulaşım açısından çok farklı gelişmelerin yaşandığı dönem. Bir yanda buhar makinesi sayesinde genişleyen demiryolları; aynı zamanda uçağın, elektrikli tramvayların keşfi, bir taraftan insan mobilitesini artırırken diğer taraftan da belki dünya savaşlarına, ama kesin olarak bildiğimiz şekli ile ulaşım kaynaklı emisyonların artmasına sebebiyet verdi.
Mobilitenin ölçeğini değiştiren araba ise, her ne kadar 1903’te Henry Ford’un Ford Motor Şirketi’nin kurması ile ilişkilendirilse de esasında 1886’da alınan ilk patent Alman Karl Benz’e aittir.
Ford’un mobiliteye katkısı ise, arabayı sadece zenginlere ait olmaktan çıkarıp kitlelere yönelik bir araç haline gelmesini sağlamak olmuştur. Kitlesel üretim, yarattığı istihdamın yanı sıra merkezi nüfusların bölgeselleşmesine, şehir sınırlarının genişlemesine sebep olmuştur.
20. yüzyılın sonu itibarıyla bilginin her yerde olması, ulaşım ağlarının entegre hale gelmesine ve her kitleye ve koşula göre seçenek oluşmasına olanak vermeye başlamıştır. Mobilite artık kullanıcı tercihlerini dikkate alan, farklı seçenekleri sunabilen bir yönteme dönüşmekte.
Mobiliteyle İlgili Problemler Nerede?
Mevcut mobilite şekillerinin yarattığı emisyonlar, iklim krizinin en önemli sebeplerinden. Taşımacılık ile ilgili emisyonlar, toplam emisyonların %24’ünü oluştururken (OurWorldinData-2018) Yolcu taşımacılığı ise (araba ve otobüs gibi) bu toplamın %45,1’ine, yani yaklaşık yarısına karşılık geliyor. Havayolları ve denizcilik kaynaklı toplam emisyonlar yaklaşık %3 iken, raylı sistemler ise %1’den çok daha az bir oranda emisyona sebep oluyor.
Yol üzerindeki araçların saldığı emisyon bu kadar fazlayken kullanım şekilleri de yetersiz. Örneğin Ellen MacArthur’un derlediği rakamlara göre Avrupa arabalarında ortalama beş koltuktan sadece bir buçuğu dolu oluyor. Bununla birlikte şehir arazilerinin yarısı otomobillere yönelik kullanılıyor (yollar, park alanları, servis istasyonları, trafik işaretleri gibi) ancak ortalama olarak bu alanlar sadece %10 oranında arabalarla dolu ve atıl kapasite kullanımı çok fazla. Bunların ötesinde, otomobil kazalarından olan sakatlanma diğer sebeplere göre dört kat daha fazla; Avrupa’da senede ortalama 30.000 kişi oto sebepli kazalarda yaşamını kaybediyor (%95’i insan hatası kaynaklı). Özetle mevcut mobilitenin yaygın kullanım şekli olan arabalar yoğun emisyon salıyor, kaynak verimlilikleri düşük ve insan hatasına açıklar.
Çözümler Nerede?
Sıfır emisyona geçiş döneminde araçların çeşitlenmesi ve özellikle yol üzerindeki araçların emisyon salımlarının ciddi şekilde azalması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dijital çağda araç özellikleri değil, uçtan uca mobilite tecrübesi sunmak, çeşitli ve emisyonsuz yöntemler geliştirmek öne çıkmalı. Uluslararası Enerji Ajansı, emisyonların 2050’ye kadar yaklaşık %60, araba emisyonlarının ise %70’ten fazla azalacağını öngörüyor. Araba emisyonlarının net sıfıra gelme zamanı ise 2070’leri bulacak.
Elektrikli Araçlar Neden Önemli?
Transport & Environment’ın Nisan 2020’de yaptığı yaşam döngüsü analizi mevcut teknolojiler ile ortalama elektrikli bir arabanın, benzin ve dizelle çalışanına göre üçte bir daha az CO2 emisyonu saldığını söylüyor. Elektriğin ağırlıklı fosil kaynaklardan üretildiği ülkelerde bile bu avantaj dikkat çekici, örneğin Polonya’da bile %30 daha avantajlı. Avrupa ortalamasına bakıldığındaysa elektrikli araç avantajı %63’e çıkıyor.
Mobilite çözümlerinde her bir araç tipinin farklı dönüşüm modellemeleri olmakla birlikte, bu noktada önceliği elektrikli araç ve mobilite hizmetleri almalı.
Bu da bizlere elektrikli araçlardaki yükselişin sebebini ve kaçınılmazlığını açıklıyor. Beklentimiz araç tiplerinin farklı elektrikli yol araçları seçenekleriyle (daha küçük, farklı özelliklerde) genişlemesi yönünde.
En negatif yönü olan pil üretiminden kaynaklı ayak izine rağmen toplam üretim ve kullanım da dikkate alındığında, elektrikli araçların iklim etkisinin yine de geleneksel araçlara göre çok düşük olduğu görülüyor.
Mobilite Hizmetleri
Emisyonda en fazla etkiye sahip arabaların elektrikliye dönüşmesi, hem motor teknolojisi sayesinde enerjinin daha verimli kullanılması hem de temiz enerji kaynaklarına geçilmesi ile önemli bir rol oynayacak. Yeterli mi? Hayır…
Artan insan nüfusu ve şehirleşme, farklı tip mobilite yöntemlerinin de varlığını gerektiriyor. İnsan hayatını ve sağlığını koruyan, esnek, entegre, uygun maliyetli çözümlerin olması önemli.
Nedir bu çözümler ve bunlara bağlı akımlar?:
Şehirleşmenin artması ile kamu ulaşımı artacak ve çeşitlenecek; tren, tramvay, otobüs, metro, vapur, dolmuş gibi araçlarla uçtan uça verilecek hizmetler genişleyecek.
Dijital çağrı ve ödeme sistemleri ile ortak yolculuk ve taksi paylaşımları artacak; bireysel boyutta ise araç paylaşımları (carpooling) yaygınlaşacak.
Bireysel boyuttaki araçlar da genişleyecek; kiralamanın yanı sıra bisiklet, elektrikli mobilet, araba ve taksi paylaşımları artacak.
Kişisel alanda ise bisiklet, yaya ve otonom araba şekillerinin artacağı öngörülüyor.
Bu akımlar sayesinde özellikle şehir hayatında ulaşım kaynaklarının daha etkin kullanımı ve insan refahını öne çıkaran alternatiflerin yaratılması mümkün olabilir.
Geçmişten Geleceğe Mobilite
Mobilite 19. yüzyıldan beri farklı evrelerden geçmiş; demografinin değişmesi ve teknoloji ile büyük farklılaşma yaşamıştır. Geldiğimiz noktada insanlık için gelişme getirdiği kadar, çevre kaynakları, yaşama koşulları ve ekonomik düzen üzerinde problemler de yaratmıştır.
Bu çok parçalı bulmacayı çözmek için 21. yüzyıl heyecan verici bir dönem olacak. Elektrikli araçlar ve mobilite hizmetleri açısından ele aldığımız konuları ilerleyen dönemde genişletmeye devam edeceğiz.
Bu yazı ilk olarak EKOIQ Ocak-Şubat sayısında yayınlanmıştır.