İklim meselesinde G20 ve şirketler ne durumda?
Sistemli düşüncenin temelli değişimi şüphesiz kolay değil. İşte bu yüzden mevcut düzendeki güç dengelerine, taktiksel ve kısa dönemli politikalara bağlı duraksamalara rağmen ilerlemeyi, kazanılan başarıları kutlamamız lazım.
Böyle bir kutlama sesi geçtiğimiz cuma gecesi Hamburg’daki G20 zirvesi kapanışından geldi.
‘Ode to Joy’
G20 Dönem Başkanı ve Almanya Temsilcisi Angela Merkel tarafından planlanan kapanış konseri Beethoven’ın verdiği evrensel kardeşlik mesajı ile kapandı.
Elbphilharmonie’nin büyüleyici atmosferinde yükselen 9. Senfoni edaları G20 liderlerine mükemmel bir mesaj oldu. Hamburg Belediye Başkanı Olaf Scholz buranın modern bir toplumun temel değerlerini içeren, özgür, açık ve demokratik olduğunu ve ‘herkes için’ olduğunu söyledi.
Böyle bir ortamda, evrensel kültürün dili olan müzik ile dünyada birlik mesajı verilmiş oldu.
Neyi Kutlamamız Lazım?
Şüphesiz zirve öncesi dönemde Trump ABD’sinin Paris Anlaşması şartlarından geri çekilme kararı, ‘kuvvetli, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı büyüme’ hedefinde olan G20 için tedirgin edici bir konuydu.
Güven verici olan ise, G20’nın kapanış bildiriminde, Trump Başkanlığı’nın Paris Anlaşması’ndan çekilme kararına bir not koyulurken, G20 üyeleri anlaşmanın geri dönülmez olduğunu, uygulamanın kabul edilen prensipler doğrultusunda devam edeceğini söylediler.
Türkiye için de önemli olan konu, gelişmekte olan ülkelere Paris çıktılarına önleme ve uyum için gerekli finansal desteğin yapılmasına devam edileceğinin vurgulanması idi.
G20 Hamburg Büyüme için İklim ve Enerji Hareket Planı oluşturuldu. Burada söylenen kuvvetli bir ekonomi ve sağlıklı gezegen koşullarının birbirini etkilediği idi. İnovasyon, sürdürülebilir büyüme, rekabetçilik ve sürdürülebilir enerji kaynakları ve temiz enerji teknolojileri ve alt yapılarının yarattığı yeni işlerin G20 adına önemli fırsatlar olduğu söylendi.
G20 Kazanımları Neden Önemli?
İşin içerisine inovasyon, yeni iş fırsatları, teknoloji, rekabetçilik, büyüme girdiğinde ABD bunun dışında kalamayacaktır yani konu sadece iklim meselesi – çok önemli olsa da – değildir. Diğer üyeler için de durum benzerdir.
G20’nin yine Hamburg’da söylediği gibi, iklim değişikliğinin yanı sıra terör, zorunlu göç, fakirlik, açlık ve sağlık tehditleri, enerji güvenliği, toplumsal eşitsizlikler sürdürülebilir büyüme ve düzenin en önemli gerekçeleridir.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve 2030 Gündemi, tüm kalkınma konularını içermekte ve hem bunların birbiri ile bir arada mümkün olduğunu hem de tüm dünya ekonomilerini – ve toplumlarını – içermesi gerektiğini söylemektedir. G20 buradaki taahhüdü de yineleyerek, ülkelerin kendi planlarını ilerletmek konusundaki tecrübelerini yaygınlaştıracaklarını söyledi.
Sistem düşüncesinin güzelliği de zaten burada değil mi? Farklı konulara gitmek için sadece lineer bir yol değil, farklı sistemlerin olduğunu görmek ve bu rüzgarı arkanıza almak…
Şirketler Ne Durumda?
Sürdürülebilirlik dönüşümünde şirketlerin duruşu en az hükümetlerin ki kadar önemli.
Bu tarafta da geçtiğimiz haftalarda gelen iki haber var.
Önce kötüsü…
CDP (Carbon Disclosure Project) ve Climate Accountability Institute tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan Carbon Majors Report 2017, geleneksel olarak ülke emisyonları üzerinden ölçülen karbon salımlarını, şirket salımları üzerinden ölçümlüyor.
2017 sonuçları dikkat çekici…
Sadece 100 şirket, 1988’den beri oluşan emisyonların %70’inden sorumlu.
Ötesinde petrol endüstrisi küresel ısınmaya etkisini son 28 yılda, endüstri devriminin başladığı ve 1988’e kadar olan 237 senenin toplam etkisinden iki katı arttırmış durumda.
1988’den bu yana olan bu inanılmaz artışın %50’den fazlasından sadece 25 kurum ve devlet üreticisi sorumlu.
Bu bize etkinin esasında ne kadar az sayıda sahibi olduğunu söylüyor. Belki de sistemsel değişim, bu 25 şirketin dönüşmesi kadar yakındır.
İlham verici gelişme ise RE100’ün 3. Yılında 100 olması…
The Climate Group’un CDP ile beraber ‘We Mean Business’ koalisyonu kapsamında 2014’de kurulan RE100 insiyatifinin, küresel bazda etkisi olan şirketlerin %100 yenilenebilir elektrik kullanmasına yönelik oluşturulmuştu. Bu 100 şirket, 2020’ye kadar operasyonlarını %100 enerji ile çalıştıracaklarını taahhüt ediyorlar. Bu şirketlerin toplam enerji kullanımları 146 TW saate karşılık geliyor ki bu New York Eyaleti’nin tüm güç kullanımına eşit.
Burada en önemli konu ise iş birliktelikleri. Hem Google, Ikea, Apple, Walmart gibi şirketlerin iş birlikteliği ve diğerlerini etkilemeleri hem de tedarik zincirlerini dönüştürmeleri. Örneğin Walmart 2030’a kadar tedarik zincirindeki emisyonları 1 milyar ton azaltacağını söylüyor.
Özetle, dünyayı devletler mi şirketler mi yönlendiriyor tartışması bu yazının gündemi olmasa da, sistem düşüncesi ile büyük resme odaklanan birliktelikler kazansın diyoruz.
Bol kutlamalı günler dileğiyle…